Paylaş
- Esaslı bir değişim talebinde bulunuyor mu? Hayır.
- Amacı ilk dört madde tartışması başlatmak mı? Hayır.
- İlk dört maddenin perspektifini değiştirmek mi istiyor? Hayır.
- Üçüncü maddeyi kaldırıp atıyor mu? Hayır.
*
Peki nedir derdi Numan Kurtulmuş’un?
Söylediği tam olarak şu iki şey:
- BİR: “Devlet, ülkesi ve milletiyle bir bütündür” ifadesi, devlet odaklı bir ifade gibi görünüyor.
- İKİ: Oysa “Millet, devleti ve ülkesiyle bir bütündür” gibi bir ifade, çok daha millet odaklı olur.
*
Bu yaklaşımda...
- İlk dört maddeye karşı bir savaş var mı? Yok.
- HÜDA PAR türü bir yaklaşım var mı? Yok.
- “Üçüncü maddeyi kaldırıp atalım” tavrı var mı? Yok.
- Üçüncü maddenin amacını ve işlevini yok etme amacı var mı? Yok.
- Devlet / millet / ülke bütünlüğünü bozma emeli var mı? Yok.
Yok, yok, yok. Hiçbiri yok.
*
Peki buna rağmen muhalefet, neden Numan Kurtulmuş’a “ilk dört maddeyi sinsice değiştirmeye çalışan biri” muamelesi yapıyor? Neden Numan Kurtulmuş muhalefetin toplu linç kampanyasının hedefi haline geliyor?
*
Bu konuda dört neden sayabilirim:
-BİR: Muhalif kanattaki genel güvensizlikten kaynaklanan söylenene değil de niyete odaklı yargılama.
-İKİ: HÜDA PAR’ın ilk dört maddeyle sorunu olduğunu gösteren yaklaşımının neden olduğu tedirginlik.
-ÜÇ: Anayasa değişiminde Meclis Başkanı’nın öncü rolünün zedeleneceğine yönelik varsayım.
-DÖRT: Kurucu metnin özünü oluşturan maddelere dokunulacağı endişesinin doğurduğu hassasiyet.
*
Bu duyarlılıkları anlayabiliyorum.
Anlayabiliyorum ama yine de sergilenen tepkileri epey ölçüsüz ve aşırı buluyorum.
*
Cumhuriyet’e, ülke bütünlüğüne, ülkenin adına, ulusun kimliğe, demokrasiye, laikliğe tabii ki dokunulamaz. İlk dört madde bu açılardan tabii ki çok önemli.
Ancak bunların hiçbirine dokunmayan, esası değiştirmeyen, en azından masum ve iyi niyetli gibi görünen bir yaklaşımın bu denli toplu linç ortamı doğurması, bana hiç de sağlıklı gelmiyor.
ÖDÜLÜMÜ KADINLARA VE KADIN DÖVEN YILMAZ GÜNEY’E ADIYORUM
NUR Sürer, Altın Portakal’ını şu ikisine adadı:
- BİR: Dövülen kadınlara.
- İKİ: Kadın döven Yılmaz Güney’e.
*
Ödülünü bu ikisine adayarak acaba şair, hangi mesajları vermek istiyor?
*
Acaba şu mesajları mı:
*
- Kadınlar dövülmesin ama Yılmaz Güney ağamızın vurduğu yerde gül biter.
- Kadına şiddete karşıyım ama Yılmaz Güney’in kadına şiddetini bile severim.
- İstanbul Sözleşmesi yaşatır ama Yılmaz Güney’in kadına şiddeti de yaşatır.
- Kadına şiddet olmaz ama o benim Yılmaz Güney’imdir, sever de döver de.
NOBELLİ DARON BEY’E SORUM VAR
NOBEL’in eski itibarı pek kalmadı ama insan yine de bir Türk’ün Nobel alması karşısında tabii ki seviniyor.
Daron Acemoğlu, Nobel Ekonomi Ödülü alınca içtenlikle sevindim tabii.
*
Daron Acemoğlu’na verilen ödülün üç maddelik gerekçesinden biri de şu:
*
“Bir ülkenin refahı için toplumsal kurumların önemini ortaya koyması.”
*
Tam da bu noktada Nobelli Daron Bey’e sorum var:
*
Bir ülkenin refahı için toplumsal kurumların önemi olduğu gibi dünyanın refahı için de kurumların önemi var mı acaba?
Eğer varsa İsrail saldırganlığının ardından uluslararası kurumların çökmüş olması, dünyanın refahına engel olur mu?
*
Bir soru daha:
Daron Bey, “evet, olur” derse...
Nobel Komitesi, verdiği ödülü geri almaya kalkışır mı?
VALİ, KAYMAKAM DA MİLLETİN GÖNLÜNE GİRMELİ
BİZDE milletin gönlüne girme işi seçilmişlere, devletin gönlüne girme işi de atanmışlara bırakılmıştır.
Anlayışımız böyledir.
Milletin gönlüne girmeye çalışan bir valiyi, bir kaymakamı gördüğümüzde de şaşıp kalırız.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün kaymakamlara seslenirken...
Kaymakamların da yani atanmışların da milletin gönlüne girmek zorunda olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
*
“Koltuğa oturmakla, resmi plakalı araçlara binmekle kimse devlet adamı olmaz. Milletin gönlüne girilmeden hakiki devlet adamı olunmaz.”
Paylaş